Yarbay Ali Tatar Vefatının 14. Yıl Dönümünde Mezarı Başında Anıldı.

HABER: GÜLARA SUBAŞI/ KAMERA: DURSUN ALKAYA

FETÖ’nün kumpas soruşturması kapsamında hakkında ikinci kez tutuklama kararı çıkarılması üzerine yaşamına son veren Yarbay Ali Tatar, ölümünün 14’üncü yıl dönümünde mezarı başında anıldı. CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, “Herkesin o düzene boyun eğdiği dönemde o gün cezaevindeki askerlerimiz boyunlarını eğmediler, dimdik durdular ve dimdik çıktılar. Ali Tatar o karanlığı, o büyük karanlığı bizim tarihimizin belki en karanlık dönemine, en karanlık günlerde aslında bir ışık yakmaya çalıştı. Onun kendi canıyla yakmaya çalıştığı ışık, daha sonra bütün Türkiye’yi aydınlattı. O gün tavsiye edilen Atatürkçü subayların yerine maalesef iktidar ve FETÖ ortaklığıyla getirilen generaller Meclis’i bombaladılar, Boğaz Köprüsü’ndeki masum insanlarımızı katlettiler. Bu karanlık dönem mutlaka aydınlatılmalı. Kimler ortaklık yaptı? Kimler bu kumpasları kurdu? Kimler bu insanların canını aldı? Açığa çıkması lazım” dedi.

FETÖ’nün kumpas soruşturması kapsamında, 5 Aralık 2009’da tutuklanan ve 10 gün sonra tahliye edilen Yarbay Ali Tatar hakkında 3 gün sonra yeniden tutuklama kararı çıkarılmıştı. Bunun üzerine Tatar, bir veda mektubu kaleme aldıktan sonra yaşamına son vermişti.

Ali Tatar, bugün, ölümünün 14’üncü yıl dönümünde, ailesi ve sevenleri tarafından Ankara Karşıyaka’daki mezarı başında anıldı. Anma törenine, CHP’den bir heyet de katıldı. Heyette CHP Genel Başkan Yardımcısı Yankı Bağcıoğlu, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve PM üyesi Hüseyin Can Güner yer aldı. Törende konuşan Ağbaba, şunları söyledi:

“MAHKEME KARARLARIYLA BİR ÜLKENİN SİLAHLI KUVVETLERİ YOK EDİLMEK İSTENDİ”

“Öncelikle tekrar başımız sağ olsun. Genel Başkanımız Özgür Özel’in bugün Manisa’da bir programı vardı, o nedenle aranızda değil. Geçtiğimiz yıl birlikte buradaydı. Onun hem baş sağlığı hem dayanışma dileklerini iletmek istiyorum. Biliyorsunuz, Sayın Özgür Özel ile birlikte bir cezaevi komisyonu var CHP’nin. O dönem biz de karınca kararınca bu kumpasları kuranlara karşı askerlerimizin, hocalarımızın yanında olmaya çalıştık. O gün hangi noktada duruyorsak, bugün de aynı noktada durduğumuzu belirtmek isterim. Hiç kuşkusuz, Türkiye tarihinin en karanlık dönemlerinden birini hep beraber yaşadık. Çeşitli davalarla Balyoz’la, Ergenekon’la, askeri casusluk davalarıyla düşmanın yapmadığını, mahkeme kararlarıyla bir ülkenin silahlı kuvvetleri yok edilmek istendi. Bir ölçüde başarılı olundu. Maalesef başarılı olundu. O gün koca koca hocalar, koca koca yazarı, çizeri maalesef kumpası göremezken hem burada bulunan birçok dostumuz, komutanlarımız kendi makamlarını terk etti kimisi, istifa etti; kimisi cezaevinde. Bunu övünerek söylemek isterim: Birçok cezaevine gittik, Hadımköy’e gittik, Hasdal’a gittik, Silivri’ye gittik, Şirinyer’e gittik. Ben bir tane boynu bükük bir asker görmedim, boynu bükük bir komutan görmedim. Öncelikle onlara da buradan bu duygularımı, selamlarımı, saygılarımı iletmek istiyorum.

“ALİ TATAR, TARİHİMİZİN EN KARANLIK DÖNEMİNE BİR IŞIK YAKMAYA ÇALIŞTI. KENDİ CANIYLA YAKMAYA ÇALIŞTIĞI IŞIK, BÜTÜN TÜRKİYE’Yİ AYDINLATTI”

Hakikaten insanlar çok önemli görevlerden; kimisi Genelkurmay Başkanlığı’ndan, kimisi kuvvet komutanlıklarından, kimisi çok önemli görevlerden gelmişler. Cezaevinde yatıyorlar. Ama o gün Türkiye’nin rüzgarında, Türkiye’nin havasında herkesin suçladığı, herkesin o düzene boyun eğdiği dönemde o gün cezaevindeki askerlerimiz boyunlarını eğmediler, dimdik durdular ve dimdik çıktılar. Ali Tatar o karanlığı, o büyük karanlığı bizim tarihimizin belki en karanlık dönemine, en karanlık günlerde aslında bir ışık yakmaya çalıştı. Onun kendi canıyla yakmaya çalıştığı ışık, daha sonra bütün Türkiye’yi aydınlattı. Biraz önce Ahmet Ağabey de söyledi: O 2009’da, 2010’da, 2011’de yapılan uygulamalar, 15 Temmuz’un da yolunu açtı. O gün tavsiye edilen Atatürkçü subayların yerine maalesef iktidar ve FETÖ ortaklığıyla getirilen generaller Meclis’i bombaladılar, Boğaz Köprüsü’ndeki masum insanlarımızı katlettiler. Bu karanlık dönem mutlaka aydınlatılmalı. Hala aydınlatılabilmiş değil. Kimler ortaklık yaptı? Kimler bu kumpasları kurdu? Kimler bu insanların canını aldı? Açığa çıkması lazım. Kimi arkadaşımız evladını kaybetti bu davalar sürecinde, kimi kendi hayatlarını kaybetti. Onu söylemek lazım ve unutmamak lazım.

“BU ADALET MÜCADELESİNİ HEP BERABER SÜRDÜRECEĞİMİZ SÖZÜNÜ VERMEK İSTİYORUM”

Türkiye’de maalesef zaman zaman acılarımızı ayrıştırıyoruz. Acılarımızı ayrıştırma değil, birleştirme dönemi. Acıyı hep beraber yaşama dönemi. O nedenle biricik evladını, ciğerparesini kaybeden sevgili Nihal Olçok’un burada olması çok kıymetli, önemli. Onu da tekrar başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Umarım bu dönemler aydınlığa çıkar. Hem Ali Tatar’ın hem Balyoz’da, Ergenekon’da, askeri casuslukta haksızca suçlanan, mesleklerinden edilen insanların hakları da bir gün verilir. Bu adalet mücadelesini hep beraber sürdüreceğimiz sözünü de vermek istiyorum.”

“BİZ BUGÜNE GELMEYİ ENGELLEYEBİLİRDİK. FERYAT ETTİK BİZ O SALONLARDAN, SESİMİZİ DUYURAMADIK. GEREKTİĞİ GİBİ, GEREKTİĞİ YERLERE DUYURAMADIK”

Anma törenine İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Selcan Taşçı Hamışoğlu da katıldı. Hamışoğlu, şunları söyledi:

“Ben bu davalar sürecinde gazeteciydim. Gazeteci olarak o davaların birçoğunu takip ettim. Hem ailelerin, hem oradaki hukuksuzlukları, adaletsizlikleri duyuran kalemlerden bir tanesi olmaya çalıştım. Bu anlamda bir vicdani rahatlık içindeyim ama bunun hiçbir anlamı yok. Ben o gün gazeteci olarak ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir genç olarak geleceğimin nasıl karardığını da izledim. Şimdi bir anne olarak çocuğumun nasıl bir karanlığa doğduğunu da gerçekten acıyla tecrübe ediyorum. Biz bugüne gelmeyi engelleyebilirdik. Ben o gün bir gazeteci olarak siyasetin ne olup bittiğinin nasıl bu kadar farkına varamadığını anlamakta çok güçlük çektim. Feryat ettik biz o salonlardan, Müyesser abla şahididir. Sesimizi duyuramadık. Gerektiği gibi, gerektiği yerlere duyuramadık. Dolayısıyla ibret alınmasaydı tekerrür eder miydi tarih şerhine ben çok inanırım. İbret almamız gerektiğini ve ben genç bir siyasetçi olarak kendi adıma ibret aldığımı ve o gün eleştirdiklerime benzemeyeceğimi söyleyebilirim. Siyasi alanda da o gün verdiğim mücadeleyi devam ettireceğimin sözünü verebilirim.

“MÜCADELE ETMEMİZ GEREKENİN İSİMLER, ÜNVANLAR DEĞİL; YÖNTEMLER, METOTLAR, HEDEFLER, GAYELER OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM”

Gökçen’e bu ülke çok şey borçlu. Murat Albay’ın çocuklarına, Duru’ya, Batu’ya çok şey borçlu. Yüzlerce insanın, yüzlerce anneye, babaya, yüzlerce evlada çok şey borçlu. Bugün itibarıyla o borçları ne olursa olsun, yani adaleti geç de olsa tecelli ettirebilsek bile hukuki anlamda ödeyebilmiş olma ihtimaliniz yok. Ama yeni borçlar yaratmama şansına sahibiz. FETÖ bitmiş olabilir, bitmiş varsayıyor olabiliriz. Ama FETÖ’cülük devam ettiği sürece, bu ülke bu acıları tekrar tekrar yaşayacaktır. Maalesef böyle bir geleneği var bu ülkenin. Bazı acılar, bazı travmalar 10-20 yılda bir tekrarlanıyor. Dolayısıyla mücadele etmemiz gerekenin isimler, ünvanlar değil; yöntemler, metotlar, hedefler, gayeler olduğunu düşünüyorum. ve hepinizin de bu mücadeleyi vermekten geri durmayacağına zaten inanıyorum. Ayaklarınıza sağlık burada olduğunuz için. İnşallah her geçen yıl bu kalabalık daha da artar. Bu kalabalığın yansıttığı insanların sayısı artar, bir şuura dönüşür.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir